........................................
Mutlu olmayı yarına bırakmak,karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer..
....................................
Bizi Hayattan şikayete yönelten şey, Karşılaştığımız zorlukların büyüklüğü değil, Mücadele gücümüzün azlığıdır..
...............................
Dün rüya,yarın hayaldir...Dünü mutlu yarını umutlu kılacak olan bugündür..Onun için bugüne iyi bak...Gülümse
....................................
Hergün yüzlerce hayal kurarsın,hiçbiri gerçek olmaz,ama birgün bir gerçek yaşarsın, hiçbir hayale sığmaz..
....................................
Tenini besleyip geliştirmeye bakma,çünkü o,sonunda toprağa verilecek bir kurbandır.Sen gönlünü beslemeye bak,çünkü yücelere gidecek olan,şereflenecek olan odur..
...................................
'' Hiçbir zaman dünyaya ait bir derdinden dolayı Rabbine dönüp '' Benim çok büyük derdim var '' deme..Derdine dönüp '' Benim çok büyük Rabbim var '' de...''
..........................
Kalbin ağlasada gülümse inadına
Düşler takıp saçlarına yürü umutlara.
Düşler takıp saçlarına yürü rüzgarlara..
Kurduğun hayalleri ayazlar yıksada
Sen yeter ki hep ümit et,
Hayat döner sana..
O pembe gülyüzünü kederle soldurma
Dalda ki son yaprak gibi
Sarıl hep hayata
Kurduğun hayalleri ayazlar yıksada
Sen yeter ki hep hayal et,
Hayat döner sana..
Unutma !
Göğün asıl rengi mavidir
En kör gece bile sabahtır sonunda
Kalbin ağlasada gülümse inadına
Düşler takıp saçlarına yürü rüzgarlara..
O pembe gülyüzünü kederle soldurma
Daldaki son yaprak gibi
Sarıl hep hayata
Geçerken acılardan gülmeyi unutma
Fırtınalara direnmektir yaşamak birazda
Kurduğun hayalleri yağmurlar yıksada
Sen yeter ki hep ümit et,
Hayat döner sana...
Sen yeter ki hep ümit et,
Hayat döner sana...
............................
Küçük bir gülümsemedir hayatın kırılmayan dalı! Ve tutmak ve hatta bırakmamak gerekli ne pahasına olursa olsun.Yüreğinizdeki güzelliğin dışa yansımasıdır o! Siz küçücük gülümseyin hayat değişsin ''
....................................
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...
Yazarı bilinmiyor.